Sen, "Filistin'in çiçeği" küçük kız.
Sana sesleniyorum;
daha doğrusu seslenmek istiyorum
bütün çaresiz susuşlar için,
bütün hissiyatıyla kahroluşlar için...
Diyeceklerim anlamsız biliyorum,
ne dudağındaki buruk âminlerine
yetişebilir ne de yüreğinde düğüm
düğüm olmuş hıçkırıklarına karışabilir,
Biliyorum çok kez soruyorsun
"Neden ben? Neden yalnız ve çaresiz Filistin?" diye.
Soruyorsun gecelerce ve ne verecek cevabın,
var ne de soruna cevap verecek
bir halden anlayan muhatabın...
Senin solgun çehreni görünce
ilk kez kelimeler sığmadı dilime,
döktüm gönlümün kararmış defter yapraklarına
ama dedim ya kararmış diye
öylece kayboldu derinliklerinde...
Filistin'in çaresiz çiçeği;
ne desem ne söylesem boş biliyorum,
canın yanıyor biliyorum, canım çıksın..
Ah, gücüm yetseydi de
taş olsaydım düşmanın pervasız,
insafsız, acımasız dur durak bilmeyen
içi nefret ve kinle yoğrulmuş seline..
Ah, yüreğim yetseydi de
daha hiç akmadan yetişip durdursaydım
biçare ve masum gözyaşlarını...
Yetmedi gücüm, yetmedi yüreğim
biliyorsun ve görüyorsun..
Özür dilerim... Filistin'in sahipsiz çiçeği.
Görüyorsun ve çok iyi biliyorsun gelmedik,
yetişemedik çığlıkların kulaklarımızı yırttığı halde.
Sadece baktık ve ‘ah' dedik mi bilmiyorum bile...
Özür dilerim... Filistin'in gariban çiçeği.
Lanetlerimiz bile duyulmadı bir adım öteden.
Kardeşlerin kurşunlarla yere serildiği zaman
. Gökler mavisini soldurdu da bu feryada;
biz bir avuç gözyaşı dolduramadık göz kapaklarımızın ardına.
Gazze sokak sokak, ev ev, ocak ocak yandı da
biz bir dakika donamadık
‘yüreğim seninle Filistin' demek için caddelerde
ve bir saniye donakalamadık
sıcak yuvamızın bohem hayatlı rahat koltuklarında....
Özür dilerim... Filistin'in solgun çiçeği
Kaç gündür açsın değil mi?
Uykuların bile dinlendirmiyor ruhunu,
kâbuslarla örülü rüyaların değil mi?
En son ne zaman yemek gördü miden
ya da en son ne zaman bir çikolatan oldu herkesten sakladığın?
Yalnızsın ve korkuyorsun değil mi
bir gece yarısı ansızın yastığının başında bir bomba parçasıyla uyanmaktan;
ya da anne ve babandan sebepsizce,
edepsizce koparılmaktan? İçini ürpertiyor değil mi ışıksız,
nursuz, ruhsuz ve karanlığın kol gezdiği,
yürürken ayağına çarpan şeyin bir insan mı kedi mi
yoksa taş mı olduğunu anlayamadığın ve tir tir titrediğin sahipsiz kalmış sokaklar?
Ah, cevaplarım olsaydı da verebilseydim sana Filistin'in yalnız çiçeği
Daha kendi sorularıma bile verecek cevabım yok; özür dilerim...
Adres tanımaz kurşunlar gökten sağanak sağanak üzerine yağdığı anlarda neler vardı
kim bilir aklında. Yüreğin, kapılarını muhabbet adına ne varsa hepsine tek tek kapatırken; umutların, hayallerin ve geleceğe dönük ne varsa
ruhunu sımsıkı saran her şey koca top mermilerinin açtığı çukurlara gömülüp kaldı biliyorum
Ne yıldızlar kaldı gözünde parıldayan
göz alıcı ışıklarıyla ne de güneş aydınlattı karanlık gündüzlerini...
Sen, hasretini çeken barışın, ümidin, güzel ve güneşli günlerin.
Sen, kırgın yürekli, bu ağır yükü kaldırmayı hak etmeyen narin ve solgun vücut.
Hayat hiç adil değil sana karşı biliyorsun.
Zaman, çıkışsız heyulayla kuşatmış sisli
ve karamsarlığa bürünmüş yarınsız dünlerini...
Özür dilerim... Filistin'in mazlum çiçeği.
Yanında olamadığım için.
Yarana merhem, yüreğine nefes bulamadığım için.
Karanlık dünyana bir sönük ışık tutamadığım için.
Yitip gitmiş yarınlarına bir avuç umut katamadığım için.
Ağlamaktan kurumuş göz pınarlarına bir damla su olup akamadığım için.
Bütün nihayetsiz adımlarım ve çaresizce, yüreksizce susuşlarım için....
[/right][/b]