İnsan Sözdür Önce
Çocukluğumdan kalma bir söz var:
“Söz bir Allah bir.”
Sözde durmak adına kullanılan teminat mektubu.
Atalar der ki:
“Yalan söz olmaz yanlış söz olur.”
Bunu, bizi yalandan çekmek için söylemiş söyleyenler. Yani “insan” kesinlikle yalan söylememeli; ama yanlışlık olur.
***
“Söylemek gümüş ise susmak altındır.” sözü de “Dinleyen anlatandan ariftir.” ile devam ederse daha iyi anlaşılır. Konuşurken kalbimizi ihmal mi ediyoruz çok zaman acep? Dinlerken kalbimize daha mı yakınız? Konuşmak yorar insanı, hatta “Çok söz yalansız, çok mal haramsız olmaz.” sözü de incelenmeye değer. Gerçekten her çok sözde yalan her çok malda haram lekeleri var mı?
***
Bir de öyle durumlara düşersiniz ki “Söylesem söz, söylemesem dert olur.” dersiniz.
İstediğinizi söylerseniz eğer istemediğinizi işitebilirsiniz. Çünkü söz adamın ölçüsüdür. Dilinizin altındasınız siz. Konuş, konuş ki ne olduğun anlaşılsın.
Sözünüz özünüze, işinize uymalı. Sözünüz sözünüze de uymalı.
***
Söz vermekle işin bitmediğini bil. Söz ağızdan çıkar, oradan kulağa, derken kalbe misafir olur. Kalbin yükü ne kadar latif olursa o kadar iyi olur. Hafif, esprili, estetik, ne fazla ne eksik...
***
Sözü kaz anlayabileceklere karşı da tane tane konuş. Hecelerin, kelimelerin hakkını ver. Ağzını her açışın, dilini her kıpırdatışın bir hedefle olsun. Sözün(ün) yabana atılmasını (hasır/sümen altına girmesini) istemiyorsan yerini, zamanını gözet, damdan düşer gibi de söyleme ki tesiri azalmasın.
Söyleyeceğin sözün Mecnun’u ise o kulaklar, o zaman konuş. Çöllerde kalırsın sonra da yol gösteren olmaz.
Sözünüzü balla kesenler olsa bile konuşanın savunmasızlığını o an anlarsınız.
Konuşan savunmasızdır ve en olmadık yerde ahenginizi birdenbire bozanlara karşı hazır beklemekte fayda var.
***
Ya kesret-i kelam hastalığına tutulanların yanında kurdeşen olmaz mısınız?
Lafızperestliğin hastalıktan sayılmadığı bir çağda gevezeler hatip kabul edilirse, söz meclisten dışarıdır o zaman ve söz ayağa düşmüştür.
Söz anlamaz insanlara dert anlatmaya çalışmak ölümlerden ölüm beğenmek gibidir.
***
Gök kubbe altında söylenmedik söz yok. Bunu bilirsek eğer her sözümüzün hikmet olmadığını da belki anlarız. Söylemekten dinlemek yeğdir, sözü de aklımızın bir köşesinde olmalı ki kalbimize giden köprüler kurumasın.
Laf olsun diye “Padişahım babanız zurna çalmasını bilir miydi?” demiş ya biri laf kıtlığında. Niye diye sormuş padişah. Adam: “Laf ola padişahım!” diye cevaplamış. “Sözünü bil pişir; ağzını der devşir.”i unutmuş zahir.
Elbiseye göre adam aranmaz; adama göre elbise aranır. Söz de öyle işte. Söz mânâya uymalı.
***
Sözün doğrusunu söylemeli; ama her doğruyu söylemek hakkın da yok.
Leyleğin ömrünü bilirsin. Kendi ömrünle kıyasla. İşin, sözün ne âlemde? Leylek lak lak yapacaktır, onun işi o; ya senin?
***
İlk inen söz sözlerin sözü, sözlerin anahtarı, bütün karanlıkların ışığı: “Oku! Oku! Oku!”
Oku!” sözüdür bizi insan eden. Bütün sözler “Oku!”dan çıkar. “Oku!” hayatımızdan çıkarsa hayatın “hayat” olma vasfı biter.
***
Eskiler söze, yazıya, kitaba her şeye Bismillah sözü ile başlardı. Elhamdülillah sözü ile biterdi sözler.
Şimdi ne girişi belli sözlerimizin ne bitişi…
Ağzımızdan çıkanı kulağımız duymuyor. Noktası, virgülü, soru işareti, vurgusu, durgusu, duygusu alınmış fikirsiz sözlerin mahpusu olmuşuz.
Öz ağlarsa göz ağlar da... Ağlamak da gülmek de duymak düşünmek de söz iledir.